TEFECİLİK
İçerik Tablosu
Tefecilik suçu, 5237 sayılı TCK’nun “Topluma Karşı Suçlar” başlıklı üçüncü kısmının “Ekonomi, Sanayi ve Ticarete İlişkin Suçlar” başlıklı dokuzuncu bölümününde yer alan 241. maddesinde.
“Kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para veren kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır” biçiminde düzenlenmiştir.
Madde gerekçesinde; “Faiz veya başka bir namla da olsa kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para verilmesi, tefecilik suçunu oluşturur. Tefecilik suçu, iktisadi hayatımızda, ‘senet kırdırma’ denen usulle de işlenebilir.
Örneğin henüz vadesi gelmemiş bir bononun vadesinden önce başkasına verilerek karşılığında bono üzerinde yazılı meblağdan daha az bir paranın alınması durumunda tefecilik suçu oluşur.
Çünkü, bu durumda bononun el değiştirmesi, kişiler arasında doğmuş olan bir alacak borç ilişkisine dayanmamaktadır. Birer ödeme aracı olan bononun veya çekin kendisi satılmakta ve satın alınmaktadır.
İzlenen suç politikası gereğince, kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para veren kişi cezalandırılmaktadır. Buna karşılık, ödünç para alan kişi cezalandırılmamaktadır” şeklinde açıklamalara yer verilmiştir.
Kanunun Sistematiğinde Tefecilik Suçu
5237 sayılı TCK öncesinde tefecilik suçu mülga 2279 sayılı Ödünç Para Verme İşleri Kanununda ve 90 sayılı Ödünç Para Verme İşleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’de düzenlenmişti. 765 sayılı TCK’da tefecilik suçuna yer verilmemiştir.
5237 sayılı TCK‘nda tefeciliğin tanımı yapılmamış, buna karşılık mülga 90 sayılı KHK ve 2279 sayılı Kanunda tefeci ve tefeciliğin tanımları yapılmıştır. Buna göre, 2279 sayılı Kanunun 14. maddesinde; 1 inci maddeye göre izin almaya mecbur olan hakiki veya hükmi şahıslardan bu mecburiyete riayet etmeyenlere veya 9 uncu madde hükümlerine göre Bakanlar Kurulunca ittihaz edilecek kararlara aykırı hareket eyleyenlere ve beyannamelerindeki şartları ve faiz hadlerini muvazaa ile gizleyenlere tefeci denir.
Tefecilik Kavramı İle Yakından İlgili İkrazatçılık Kavramı
İkrazatçılık yapmak üzere izin alınmadan, faiz veya her ne ad altında olursa olsun, bir ivaz karşılığı veya ipotek almak suretiyle, ödünç para verme işlemlerinin yapılması veya bu işlerin meslek ittihaz edilmesi ve Kanun Hükmünde Kararname uyarınca alınan ikrazatçılık izni iptal edildiği halde ödünç para verme işlerine devam edilmesi, tefecilik sayılır.” şeklinde tanımlara yer verilmiştir.
İkrazatçı; “Devamlı ve mutad meslek halinde, faiz veya her ne ad altında olursa olsun bir ivaz karşılığı veya ipotek almak suretiyle, ödünç para verme işleriyle uğraşan veya ödünç para verme işlerine aracılık eden ve kendilerine faaliyet izni verilen gerçek kişiler.” olarak tanımlanmıştır.
Tefecilik suçunun hareket unsuru, kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para verme işlemidir. Bu suçun oluşması için öncelikle ikrazatçılık yapmak üzere yetkili organlardan izin alınmamış olmalı ya da verilen iznin iptal edilmiş olması gerekir. İzin alınarak faiz karşılığında ödünç para verilmesi eylemi suç olmayacaktır.
Tefecilik suçunun oluşması için, fail tarafından başka birisine ödünç olarak para verilmiş olması gerekmektedir. Ayrıca verilen bu paranın da kazanç elde etmek amacıyla verilmiş olması gerekir. Bir kimsenin paraya ihtiyacı olan kişiye yardımcı olmak amacıyla para verip bir süre sonra geri alması suç oluşturmayacaktır.
Tefecilik Suçuyla Korunan Hukuki Yarar
Ekonomik kuralların ve serbest rekabet mekanizmasının işleyişinin bozulması ve kamu güvenliğinin korunmasıdır. Suçun konusunu kazanç karşılığı başkasına verilen ödünç para oluşturur.
Türk Dil Kurumu sözlüğünde ödünç; “İleride geri verilmek veya alınmak şartıyla alınan veya verilen şey” olarak ifade edilmiştir. Ancak burada ödünç olarak verilen her şey bu suçun konusunu oluşturmayacak, madde metninde de açık şekilde ifade edildiği gibi yalnızca “para” bu suçun konusunu oluşturacaktır.
Öte yandan paranın Türk parası ya da yabancı para olması suçun oluşması bakımından önem taşımamaktadır. Gerek Türk parası gerekse de yabancı para tefecilik suçunun maddi konusu olabilir.
5237 sayılı TCK yürürlüğe girmeden önceki dönemde tefecilik suçunun oluşması için Ceza Genel Kurulunun 03.07.1995 gün ve 207-236 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, bir kimsenin birden fazla kişiye sürekli ve sistemli bir biçimde faiz karşılığı ödünç para vermek suretiyle kendisine çıkar sağlaması gerekmektedir.
5237 sayılı TCK’nun 241. maddesindeki düzenlemeye göre ise, kişinin yalnızca bir kişiye ödünç para vermesi suçun oluşması için yeterli olup bu işi meslek haline dönüştürüp dönüştürmemesinin bir önemi bulunmamaktadır. Bu nedenle suçun temadi ettiğinden ve birden fazla kişiye ödünç para verilmesinin tek suç oluşturduğundan bahsedilemeyecektir.
Yargıtay Ceza Dairelerince Tefecilik Suçuna İlişkin Kararlar
Yargıtay 4. Ceza Dairesi 02.07.2012 gün 12999-15810 ve Yargıtay 5. Ceza Dairesi 25.09.2014 gün 3665-9013 sayılı kararlarında;
Tefecilik suçu, kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para verme eylemiyle tamamlanır. Kasten işlenen bir suç olup suçun tamamlanması için fiilen kazanç elde edilip edilmediğinin ve ödünç verilen paranın geri ödenip ödenmediğinin bir önemi bulunmamaktadır.
Tefecilik suçu, madde gerekçesinde de açıklandığı üzere “senet kırdırma” denilen yöntemle de işlenebilir. Örneğin henüz vadesi gelmemiş bir bononun vadesinden önce başkasına verilerek karşılığında bono üzerinde yazılı meblağdan daha az bir paranın alınması durumunda tefecilik suçu oluşur.
Çünkü, bu durumda bononun el değiştirmesi, kişiler arasında doğmuş olan bir alacak borç ilişkisine dayanmamaktadır. Bu gibi durumlarda, birer ödeme aracı olan bononun veya çekin kendisi satılmakta ve satın alınmaktadır.